Azgınların tecavüzatına maruz kalan mazlumların galeyana gelen hissiyatları, harikulade şecaata inkılab ederek zalimleri helâk etmelerinin fıtrî bir kanun olduğunu beyan eden Bediüzzaman Hz. şu veciz ifadeleri kullanır:
«Korkaklıkta darb-ı mesel hükmünde olan tavuk, çocukları yanında iken şefkat-i cinsiyesiyle camuşa saldırır. İşte dehşetli bir cesaret.
Hem darb-ı mesel olmuş, keçi, kurttan havfı,[57] (ızdırar[58]) vaktinde mukavemete[59] inkılab eder, boynuzuyla kurdun karnını deldiği vaki'dir. İşte hârika bir şecaat.[60]
Fıtrî meyelan,[61] mukavemetsûzdur.[62] Bir avuç su, kalın bir demir gülle içinde atılsa, kışta soğuğa bırakılsa, meyl-i inbisat[63] demiri parçalar.
Evet şefkatli tavuk cesareti, hamiyetli keçi ızdırarî şecaatı gibi fıtrî bir heyecan, demir güllede su gibi zulmün bürudetli husumet-i kâfiranesine[64] maruz kaldıkça herşeyi parçalar. (Rus mojikleri buna şahiddir.)
Bununla beraber imanın mahiyetindeki hârikulâde şehamet,[65] izzet-i İslâmiyenin tabiatındaki âlempesend şecaat,[66] uhuvvet-i İslâmiyenin intibahıyla[67] her vakit mu'cizeleri gösterebilir.
Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.» (Sünühat Tuluat İşarat sh:54)
Mevzu ile ilgili birkaç vecize:
«Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bagy[68] ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad,[69] suretlerini mübadele[70] etmişler.
Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır.
Aç canavara karşı tahabbüb;[71] merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.
Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.» (Mektubat sh:471)
«Tarîk-ı gayr-ı meşru[72] ile bir maksadı takib eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür, Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru muhabbetin akibetinin mükâfatı, mahbubun gaddarane[73] adavetidir.[74]
Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde ceza'a[75] iltica etmemek gerektir.
Hayatın yarası iltiyam[76] bulur. İzzet-i İslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaraları pek derindir.
İnsanları canlandıran emeldir; öldüren ye'stir.
Eskiden beri i'la-yı kelimetullah[77] ve beka-yı istiklaliyet-i İslâm[78] için farz-ı kifaye-i cihadı deruhde ile kendini, yek-vücud olan âlem-i İslâm'a fedaya vazifedar ve hilafete bayrakdar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi; âlem-i İslâmın saadet ve hürriyet-i müstakbelesiyle[79] telafi edilecektir. Zira şu musibet, maye-i hayatımız[80] olan uhuvvet-i İslâmiyenin[81] inkişafını hârikulâde ta'cil etti.» (Mektubat sh: 472)
[57] korkusu
[58] çareleri tükendiği
[59] karşı koymaya
[60] fıtri kahramanlık
[61] yaratılıştan gelen özelliklere
[62] karşı konulamaz
[63] genişleme meyli
[64] dinsizliğin zulümlü tecavüzatına
[65] yiğitlik
[66] kahramanlık
[67] uyanmasıyla
[68] isyancı
[69] zıtlar
[70] değiştirmişler
[71] sevgi duymak
[72] doğru olmayan yoldan gidenler
[73] acımaszca
[74] düşmanlık
[75] hüzne düşmemek
[76] yaranın iyi olması
[77] Allahın dinini yüceltmek
[78] İslâmın hürriyeti
[79] istikbaldeki saadet ve hürriyeti
[80] hayatımızın esası
[81] İslâm kardeşliğl