İşte; Risâle-i Nur, Asr-ı Saadette, İslâmın cihanı fetih anahtarları hükmünde olan Bedir, Uhud muharebelerinin ehemmiyeti nev’inden bir kıymeti ihtiva eden bir zamanın mahsulüdür ki; vesile olduğu hizmet-i îmaniye ve ifasında bulunduğu ma’nevî cihad-ı diniye, tarihde Asr-ı Saadetten maada hiçbir zamanda görülmemiş bir azamettedir. Eli kolu bağlı hükmünde olan Bediüzzaman Said Nursî, öyle dehşetli bir esarette, nefiy ve inzivada te’lif ve neşrettiği yüz otuz parça Risâle-i Nur eserleriyle, belîğ bir hatib olarak Anadolu mescidinde ve Âlem-i İslâm câmiinde konuşuyor, ehl-i İslâma Kur’ândan aldığı dersini tekrar ediyor; güya Bediüzzaman Said Nursî, On Dördüncü Asr-ı Muhammedînin ve Yirminci Asr-ı Milâdînin minaresinin tepesinde durup,muasırları olan ehl-i İslâm ve insaniyete bağırıyor ve bu asrın arkasında dizilmiş ve müstakbel sıralarında saf tutmuş olan nesl-i-âti (Hâşiye) ile bir Mürşid-i A’zam, bir Müceddid-i Ekber olarak konuşuyor...
(T.HAYAT syf.159 p.son)