MSG Moderatör
Mesaj Sayısı : 167 Kayıt tarihi : 26/01/09
| Konu: BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNDEN İSLAM DÜNYASI PROJESİ 2009-03-17, 10:50 | |
| BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN İSLÂM DÜNYASI PROJESİ
Bediüzzaman Hazretlerinin Van’daki 1899 yıllarındaki günlerinden bir gün, Van Valisi Tâhir Paşa, bir gazetenin bir haberini Bediüzzaman’a gösterir. Bu haber, müdhiş bir haberdi. Bu haber, Bediüzzaman’ın volkan gibi hamiyet ve gayretini galeyana getiren bir haberdi. Bu haber, en azgın bir Kur’ân düşmanının Kur’ân’a karşı dehşetli bir su‑i kasdının haberi idi. Bu haber Bediüzzaman için hayatında ilk ve birinci muazzam fikrî inkılâbına sebep olmuş bir hadise idi.Tarih: 1316 Hicrî (1899 Miladi)’yi gösteriyordu. Gazetenin haberi şu idi: İngiliz Müstemlekât Nazırı (sömürgeler bakanı) Gladiston Kur’ân’ı eline alarak İngiliz Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada:-Bu Kur’ân Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, ya bu Kur’ân’ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız.. Veyahut da Müslümanları ondan so­ğutmalıyız; der.İşte bu haberi ve dehşetli su‑i kasıt plânını duyan Bediüzzaman, ru­hunda volkan gibi kaynamağa başlayan hamiyet‑i İslâmiye ile, nazarı ci­han çapındaki İslâm hizmetlerine teveccüh etmiştir.1899 İslam Üniversitesi Projesi(Medreset -üz Zehra)Evet o, bu tarihte o müthiş su‑i kasıt haberini duyar duymaz:-Ben de dünyaya Kur’ân’ın sönmez, söndürülmez ebedî bir mu’cize olduğunu i’lan edeceğim; diyerek plânlamaya başladığı fikri­yatını iki ana esasta topladı:1‑ Kur’ân’ın ebedî bir mu’cize olduğunu gösteren, i’cazını tesbit ede­rek, bütün dünya din düşmanlarının planlarını zirü zeber eylemek.2‑ Câmi‑ül Ezher gibi büyük bir İslâm Dâr‑ül Fünunu inşa ettire­rek, bu üniversitede hem Kur’ân ilmiyle, hem de fennî bilgilerle müceh­hez talebe yetiştirmek...İşte, bu iki ana temel fikriyatını kuvveden fiile çıkarmaya başlaması bu mezkûr tarihten itibarendir. Bu tarihten ta 1907’de İstanbul’a gidin­ceye kadarki sekiz senelik bir zaman zarfında, bu iki projenin plânını zihninde çizmiş, hazırlamıştı. Bir taraftan Kur’ân’ın mu’cizeliğini ispat­layan i’caz nüktelerini taharrî ediyor, bir taraftan da İslâm Üniversi­tesi’nin plânını düşünüyordu. Hatta Bediüzzaman’ın hususi hizmetkârı ve evlad‑ı manevisi Zübeyr Gündüzalp’in Üstâd’dan bu konuda duy­duğu rivayet şöyledir:-Ben Van’da te’sisini plânladığım medrese için, bütün civar köy, kaza ve vilâyetlerin haritalarını ve yol plânını da çizerek hazır­lamış­tım; demiştir.Bediüzzaman Hazretlerinin bizzât kendisi ifadesiDemokratlar 1951’in Ağustos’undan itibaren Şark Üniversitesi’ni te’sis etmeye teşebbüs ettikleri zaman, tasarladığı plan ve projelerinin şeklini Reis‑i Cumhura ve Başvekil Adnan Menderes’e yazdığı mektubundan bir kısmı:“...Altmış beş seneevvel bir vali bana bir gazete okudu. Bir dinsiz Müstemlekat Nâzırı Kur’ân’ı elinde tutup, konferans vermiş, Demiş ki: “Bu, İslâmların elinde kaldıkça, biz onlara hakiki hâkim olamayız, tahakkümümüz altında tutamayız. Ya Kur’ân’ı sukût ettirmeliyiz veyahut Müslûmanları ondan soğutmalıyız.”İşte bu iki fikirle dehşetli ifsad komitesi bu bîçâre fedakâr, masum, hamiyetkâr millete zarar vermeğe çalışmışlar. Ben de altmış beş sene ev­vel bu cereyana karşı, Kur’ân‑ı Hakim’den istimdat eyledim. Hakikate karşı kısa bir yol ve bir de pek büyük bir “Dâr‑ül‑Fünun‑u İslâmiyye” tasavvuru ile; âhiretimizi kurtarmak ve onun bir faidesi olarak hayat‑ı dünyeviyemizi de istibdad‑ı mutlaktan ve dalâletin helâketinden kurtar­maya ve akvam‑ı İslâmiyenin mabeynindeki uhuvvetini inkişaf ettirmeye iki vesileyi bulduk...Birinci vesile:..İkinci vesile: Altmış beş sene evvel Câmi‑ül Ezher’e gitmek istiyordum. Âlem‑i İslâm’ın medresesidir diye, ben de o mübarek medre­sede bir ders almaya niyet ettim. Fakat kısmet olmadı. Cenâb‑ı Hakk rahmetiyle bir fikir ruhuma verdi ki: Câmi‑ül Ezher Afrika’da bir med­rese‑i umumî olduğu gibi, Asya, Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir dar‑ül fünûn, bir İslâm Üniversitesi Asya’da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini mesela: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkis­tan, Kürdistan’daki milletleri, menfi ırkçılık ifsad etmesin. Hakikî müsbet ve kudsî ve umumi milliyet‑i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile Kur’ân’ın bir kanun‑esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun ve felsefe fünûnu ile ulûm‑u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakikatiyle tam müsalâha etsin.. Ve Ana­dolu’daki ehl‑i mektep ve ehl‑i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye vilâyât‑i şarkiyenin merkezinde, hem Hindistan, hem Arabis­tan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistan’ın ortasında “Medreset‑üz‑Zehra” mânâsında, Câmi‑ül Ezher üslubunda bir dar‑ül‑fünûn; hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için, tâm ellibeşsenedir Risale‑i Nûr’un hakâikına çalıştığım gibi, ona da ça­lışmışım...”İşte Bediüzzaman Hazretleri’nin bütün maksad ve düşüncelerinin bir fihristesi olan bu yazısı, onun o gençlik zamanında nasıl bir İslâmiyet hamiyeti taşıdığını, neyin peşinde olduğunu, nasıl bir hizmeti tasauvvur ettiğini apaçık göstermektedir.Yine Bediüzzaman’ın o zamanlardaki hayatının -başka bir yönden- tasavvur ve fikriyatını gösteren bir yazısı da şöyledir:“...Eski Harb‑i Umumî’den evvel ve evâilinde bir vâkıa‑i sâdıkada görüyorum ki: Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağı altındayım. Bir­den o dağ müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım, merhûm validem yanımdadır. Dedim: “Ana korkma! Cenâb‑ı Hakk’ın emridir. O Rahimdir ve Hakimdir” Birden o hâlette iken, baktım: Mûhim bir zât bana âmirane diyor ki: “İ’caz‑ı Kur’ân’ı beyân et!” Uyandım, anladım ki; bir büyük infilak olacak, o infilak ve inkılâbtan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak, doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek ve Kur’ân’a hü­cum edilecek, i’cazı onun çelik bir zırhı olacak.. ve şu i’cazın bir nev’ini şu zamanda izharına, haddimin fevkında olarak, benim gibi bir adam namzed olacak ve namzed olduğumu anladım.”Bediüzzaman’ın tasavvur ve fikriyatının ana hatlarını çizen bu iki yazı gibi çok nümûneleri onun eserlerinde görmek mümkündür. | |
|