Risale-i Nur ızdırap ve çilenin meyvesidir. Bu eserler kütüphaneler içinde, rahat döşeklerde değil, bin bir çile ve sıkıntı içinde, hapishane ve tarassutlar arasında kaleme alınmıştır. Samimiyetin elmaslar halinde somutlaşmış şeklidir onlar. Bu gün birçok yabancı dile çevrilmiş, üniversitelerde doktora tezi olmuş bu kıymetli eserlerden Meyve risalesinin Denizli hapsinde telif ve çoğaltılmasını merhum Ahmed Feyzi Kul şöyle naklediyor: “Denizli’de baş gardiyan elde edildi. Üstad ayrı tek hücrede, biz de ayrı ayrı koğuşlardayız. Ispartalılar bir koğuşta, yazılan sayfaları oraya gönderiyor hep. Bir sigara kağıdı. Kağıt yok, bir şey yok. Mahkûmlar tabii sigara içiyor. Paketlerin kağıdını atıyorlar. O kağıtlar alınıyor, üç satır yazı yazılıyor. Başgardiyan: ‘’Hâfız Ali!” diye bağrınca Hâfız Ali çıkıyor: ‘’Al bunu diyor ’’ Ona veriyor. Üç satır. Ertesi gün, beş satır daha. O da veriliyor. Hiç birbirine öncesi, sonrası uyuyor mu, biri diğerini tutuyor mu? Böyle bir şeyler yok. Nihâyet gönderiliyor, bundan Meyve Risâlesi oluşuyor. Bu gün Meyve Risâlesini okuduğunuz zaman, ondaki azameti ifâde karşısında insan hayrette kalır! Biri de, böyle yazıldı, ben bunu gördüm.”