Dinsizliğin komitecilikle kazandığı kuvvete karşı, mü­ceddidin de bir şahs-ı manevî olmasının lüzumunu an­latan Bediüzzaman Hazretleri şöyle der:
«Her asırda dine ve imana tam hizmet eden Mü­ceddidler geldikleri gibi, bu acib ve komitecilik ve şahs-ı manevî-i dalaletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı ma­nevî Müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benze­mez. Şahıs ne ka­dar da hârika olsa, şahs-ı manevîye karşı mağlub olmak kabildir.» (Emirdağ Lâhikası-II sh:152)
Mezkûr hükmü te’yid ve Risale-i Nur’un mü­ceddid­lik vazifesini beyan eden bu gelen ifade de şa­yan-ı dik­kat­tir. Şöyle ki:
«Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet, bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle, cemiyet ve ko­mitecilik mayasıyla bir şahs-ı mâ­nevî ve bir ruh-u habîs olmuş, Müslüman âle­mindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor. Ve avâmın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniye­yi yaşatan, an’aneyle gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor. Herbir Müslüman tek başıyla bu deh­şetli yangından kurtulmaya meyusâne çabalar­ken, Risale-i Nur Hızır gibi im­dada yetişti. Kâinatı dağıtamayan bir kuvvet onu bozamaz. Kâinatı ihata eden son ordusunu gösterip ve ondan mu­kavemetsûz maddî, mânevî imdat getirmek hiz­metinde harika bir emirber nefer olarak Âyetü’l-Kübrâ risalesini İmam-ı Ali (r.a.) keşfen gör­müş, ehemmiyetle göstermiş.» (Kastamonu Lâhikası sh:55)
«Zannederim ki, şimdi küfür ve dalalet, komite­ler ve cem’iyetler şeklinde hücum ettik­leri içindir ki; kader-i İlahî, bunlara bu eşedd-i zu­lüm ile bir cem’i­yet isnadıyla bizi tazib ettiriyor. Demek şimdi ehl-i imanın ittiha­dına pekçok lüzum var. Biz o haki­katı bilmediğimiz için kade­rin adalet tokadını yeriz.» (Şualar sh:533)
Gizli komitelerin Risale-i Nur aleyhinde Adliyeyi al­datmalarını nazara verip ikaz eden Bediüzzaman Haz­retleri diyor:
«Gizli, ifsadçı, Anarşi hesabına çalışan komi­teler desiseleriyle mahkemeleri aleyhine sevkedip ça­lıştıkları ve beş vilayette beş büyük mahkeme Risale-i Nur’un eczalarını inceden inceye tedkik edip medar-ı mes’uliyet bir tek nokta bula­mayıp beraet verdikleri ve sonra da yirmi yerde yirmi adliye ayrıca alâkadar olup, mûcib-i mes’uli­yet bir cihet olmadığından suç yok diye karar ver­dikleri ve Afyon Mahkemesi de iki defa iade­sine karar verdiği halde risale­lerin iadesini ve tamam intişarını iktiza eden kanunî, hukukî esbab-ı mû­cibe mevcud iken, beş seneden beri gizli ko­mitele­rin aldat­maları ve desiseleriyle ve bahanelerle Af­yon Mahkemesi’nde beş senedir o mübarek risale­lerin sa­hib­lerine teslimi te’hir edilmektedir.» (Emirdağ Lâhikası-II sh:180)
Yine Bediüzzaman Hazretleri mezkûr gizli komi­teye hitaben diyor:
«Bu yakınlarda ehl-i ilhadın perde altında teca­vüzleri gayet çirkin bir suret aldığından; çok bîçare ehl-i imana ettikleri zalimane ve dinsizce­sine tecavüz nev­’inden; bana, hususî ve gayr-ı resmî, kendim tamir etti­ğim bir mabe­dimde, hu­susî bir-iki kardeşimle hu­susî ibadetimde, gizli ezan ve kametimize müdahale edildi. “Ne için Arabca kamet ediyorsunuz ve gizli ezan oku­yorsunuz?” denildi. Sükûtta sabrım tü­kendi. Ka­bil-i hitab olmayan öyle vicdansız alçaklara değil; belki milletin mukadderatıyla, keyfî istib­dad ile oyna­yan firavun-meşreb komite­nin başla­rına derim ki: Ey ehl-i bid’a ve ilhad!.. Altı su­alime cevab isterim.» (Mektubat sh:429)
diye devam eden yazısında, kanun hâkimiyeti­nin, vic­dan hürriyetinin ve medenî hayat prensiblerinin ihlal edildi­ğini beyan ederek insaflı devlet ricalinin dik­katlerini çeker ve bu zulmün nev-i beşerin gözünden kaçmıyacağını hatır­latır.