Nura Sadakat Forumu
Risale-i Nur Meslek ve Meşrebini Muhafaza Adına, Risale-i Nur Eksenli Paylaşım Forumu
Nura Sadakat Forumu
Risale-i Nur Meslek ve Meşrebini Muhafaza Adına, Risale-i Nur Eksenli Paylaşım Forumu
Nura Sadakat Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Nura Sadakat Forumu

Risale-i Nur Meslek ve Meşrebini Muhafaza Adına, Risale-i Nur Eksenli Paylaşım Forumu
 
PortalAnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 ERMENİLER NE YAPTI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
MSG
Moderatör
Moderatör
MSG


Mesaj Sayısı : 167
Kayıt tarihi : 26/01/09

ERMENİLER NE YAPTI Empty
MesajKonu: ERMENİLER NE YAPTI   ERMENİLER NE YAPTI Icon_minitime2009-04-28, 13:43


ERMENİLER NE YAPTI


Birinci Dünya Harbi sıralarında Ermenilerin yaptıkları zulümler nedense hiç nazara verilmiyor. Nur müellifi Said Nursi Hazretleri ve Talebelerinin Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerle alakalı başından geçen bazı olaylar şunlardır:

Bediüzzaman Hazretlerinin Bitlis cephesinde esir düşmesini ve Ermenilerin durumunu haber veren Risale-i Nurdan bir bahisle başlıyalım. Şöyle ki:

“Eğer (ya kürdî) deki (ya) şeddeli olsa bin üç yüz otuz bir (Miladi 1915 - 1916) eder ki, o tarihte Ermeni, Rus komitesinin canavarları her tarafta o “Kürdî” yi sardıkları ve katline çalıştıkları ve fakat muvaffak olamadıkları tarihe tam tamına tevafuk eder.” (Osmalıca Lemalar sh: 648)

Bu ifadeler Ermenilerin ne duruma geldiklerini nasıl canavarlaştıklarının ve bu vatana nasıl ihanet ettiklerinin tevil edilemez belgesidir.




1916 Martında Bitlis Cephesinde Ruslarla çatışırken Bitlis şehri Ermeni çeteler ve Rus askerleri tarafından sükût ettirilerek işgal edildiği günde esir alınıp Sibirya'ya doğru götürüldüğü esir düşme hadisesini Molla Münevver isimli talebesi şöyle anlatır:

“Üstâd bir ara Abdulvahhab isimli bir arkadaşımıza: “Sen çeviksin, fırla git ve teslim ol. Ermenilerin eline geçme. Biz de sonra teslim oluruz.” dedi. Arkadaşımız Abdulvahhab öyle yaptı, gitti. Az sonra da Ruslar geldiler, bizi alıp kumandanlarının bulunduğu yere götürdüler. Kumandan Türkçe bilmediğinden, Ermenilerden bir tercüman getirdiler. Arkadaşımız Abdulvahhab da biraz Rusça biliyordu. Ermeni tercümanın, Üstâd’ın sözlerini yanlış aktardığını Üstâd’a bildirdi. Bunun üzerine Üstâd hiddetlendi ve müslüman bir tercümanın getirilmesini istedi. Az sonra Tatarlardan bir tercüman getirdiler.

Rus Kumandan’ı Üstâd’a: “Siz tanınmış ve nüfuzlu bir kumandansınız. Aşiretlere birer mektup yazarak, gelip silahlarını teslim etmelerini bildirin. Anlaşma yapalım, yine buraları onlara bırakıp gideriz” deyince, Üstâd cevaben:

“Siz evvela Ermenilerin silâhlarını toplayın, onlar bizim himayemize girsinler. O zaman sizinle anlaşırız.” dedi.

Rus kumandanı: “Bitlis ve Muş civarında otuz beş bin silahlı Ermeni var. Bunların hepsinin silâhlarını toplamak imkânsızdır” dedi.

Üstâd bu söze daha çok hiddetlenerek: “Biz bunlara bu kadar hürriyet verdiğimiz halde, başımıza bu felâketi getirdiler. Çoluk çocuk demeden katliamlar yaptılar, geri kalan insanları da çeşitli desiselerle onlara kırdırmak mı istiyorsunuz?.. Dağ‑taş, senin askerinle dolsa da, bundan sonra Delikli Taş’ı geçemiyeceksiniz!” dedi.” (Said Nursi’nin Mufassal Tarihçe-i Hayat sh: 386)

Burada görüldüğü gibi Ermeniler düşman Rus’lardan daha da düşmandır ve haindirler.

Yine aynı hadisenin bir kısmını bir başka talebesi Van’ın Çoravanisli Ali Çavuş da şöyle anlatır:

“Seyda'nın gönüllüleri içinde en genci ben idim. Yaşım henüz 16‑17 idi. Bitlis muhâsârasında sağ kurtulan dört kişiden birisi de benim…

Rus askerleri... Üstâd’ı gördüler, acele bir sedye getirdiler. Tüfeklerimizi teslim aldılar. Üstâd’ı sedyeye koyup omuzlarına aldılar. Bizler de etrafında yürümeye başladık. Böylece giderken, yolda Ermeniler bizim bulunduğumuzu duymuşlar. Bizi öldürmek için sağdan soldan hücuma geçtiler. Fakat Rus askerleri etrafımızda halka tutarak bizi muhafaza altına aldılar, öyle götürdüler. Eğer Rus askerleri olmasaydı, Ermeniler bizi sağ bırakmazlardı.”

Ermenilerin Üstad Bediüzzamana ne kadar düşman oldukları daha iyi anlaşılıyor. Sibiryaya sürgün yolculuğu safhasında olan bir hadiseyi de Üstadla esarete giden zat anlatıyor. Şöyle ki:

“16 Mart (29 Mart) Van'dan nakliye arabaları ile sevkedildik. Akşamleyin Erçek’e geldik. Burası bütün Ermenilerle meskûn idi. Molla Said’i (Bediüzzaman Hazretleri) tanıdılar. Esna‑i teşhirde nahiye halkı başımıza yığıldı. Tekfir ve tahkir ediyorlardı. Gece hayatımıza sû‑i kastta bulunacakları anlaşıldı. Bu sû‑i kasddan halâsımız hususunda muhafız neferlerden Seyfullah isimli birisinin (Rusya müslümanlarından) büyük yardımı oldu. Geceyi havf, telaş içinde geçirdik. Sabahleyin kumandan karısı ile beraber ziyaretimize geldi. Yanlarında on oniki yaşlarında bir müslüman çocuğu vardı.

Mükrim kumandan (ikram etmeyi seven) bize son derece i'zaz ve ikram etti. Haremi en ziyade Ermenilere düşman bir Rus kadını idi. Hatta bize, hükûmetimizin Ermenilerin ifnası ile gayet iyi bir iş yaptığını ve hepsini itlaf edememekle bir kusur yaptığını az bildiği bir Türkçe ile anlattı.” (M. Tarihçe-i Hayat sh: 395)




En son MSG tarafından 2009-04-28, 13:59 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MSG
Moderatör
Moderatör
MSG


Mesaj Sayısı : 167
Kayıt tarihi : 26/01/09

ERMENİLER NE YAPTI Empty
MesajKonu: Geri: ERMENİLER NE YAPTI   ERMENİLER NE YAPTI Icon_minitime2009-04-28, 13:51

Risale-i Nur Külliyatında
BİRİNCİ DÜNYA HARBİNDE ERMENİLER

ll. Meşrutiyet devresinde Ermeniler kendilerini ifade etmek için, Osmanlı Meclis-i Mebusanında tam serbestiyetle yer bulmalarına rağmen; 1914 Birinci Dünya Harbi ve sonrasında müslümanlara çok farklı davranmışlardır.

Vatanımızı istila etmek isteyen Avrupa zalim kafirleri ve Ruslar, Ermenilerle beraber olmuşlar hatta Ermeniler onlara yol göstererek katliamları beraber yapmışlardır. Hernekadar bunlara karşı milliyetçilik duygusuyla bazı taşkınlıklar olduysa da Ermenilerin ihaneti ve katliamları karşısında bunlar medar-ı bahis bile olamaz. O Devreleri bizzat yaşamış ve içinde bulunmuş olan Bediüzzaman Hazretlerinin Tarihçe-i Hayatı kitabında deniyor ki:

“O muharebeler esnasında, Ermeni fedaileri bazı yerlerde çoluk çocuğu kesiyorlardı. Buna karşı Ermenilerin çocukları da bazan öldürülüyordu.

Bediüzzaman'ın bulunduğu nahiyeye binlerle Ermeni çocuğu toplanmıştı.

Molla Said askerlere:

"- Bunlara ilişmeyiniz!" diye emretti.

Daha sonra bu Ermeni çoluk çocuğunu serbest bıraktı; onlar da, Rusların içerisindeki ailelerinin yanına döndüler.” (T:111)

1948-49 larda Afyon Hapishanesinde geçmiş o zamanki hadiseleri bir vesile ile şöyle anlatır:

“Aziz, sıddık kardeşlerim!

Dünkü suale benzer, kırk sene evvel olmuş bir sual ve cevabı size hikâye edeceğim. O eski zamanda, Eski Said'in talebeleri üstadlarıyla şiddet-i alâkaları, fedailik derecesine geldiğinden,

Van, Bitlis tarafında Ermeni komitesi, Taşnak fedaileri çok faaliyette bulunmasıyla Eski Said onlara karşı duruyordu, bir derece susturuyordu.

Kendi talebelerine mavzer tüfekleri bulup medresesi bir vakit asker kışlası gibi silâhlar, kitablarla beraber bulunduğu vakit, bir asker feriki geldi, gördü dedi: "Bu medrese değil, kışladır." Bitlis hâdisesi münasebetiyle evhama düştü, emretti: "Onun silâhlarını alınız." Bizden ellerine geçen onbeş mavzerimizi aldılar. Bir-iki ay sonra harb-i umumî patladı. Ben tüfeklerimi geri aldım. Her ne ise...

Bu haller münasebetiyle benden sordular ki: "Dehşetli fedaileri bulunan Ermeni komitesi sizden korkuyorlar ki; siz Van'da Erek Dağı'na çıktığınız zaman, fedailer sizden çekinip dağılıyorlar, başka yere gidiyorlar. Acaba sizde ne kuvvet var ki öyle oluyor?"

Ben de cevaben diyordum: "Madem fâni dünya hayatı, küçücük ve menfî milliyetin muvakkat menfaati ve selâmeti için bu hârika fedakârlığı yapan Ermeni fedaileri karşımızda görünürler. Elbette hayat-ı bâkiyeye ve pek büyük İslâm milliyet-i kudsiyesinin müsbet menfaatlerine çalışan ve "Ecel birdir" itikad eden Talebeler, o fedailerden geri kalmazlar. Lüzum olsa o kat'î ecelini ve zahirî birkaç sene mevhum ömrünü, milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaşların selâmetine ve menfaatine tereddüdsüz, müftehirane feda ederler. Said Nursî”(Ş:521)

Siz sevgili Üstadımızın Van, Bitlis'te tedriste bulunduğunuz talebelerinizle birlikte, etraflarında bulunan ehl-i imanı titreten Ermeni, Taşnak fedailerine karşı çıkıp o fedaileri durdurup dağıtmağa mecbur eden siz sevgili Üstadımızdaki ve talebelerinizdeki hârika kuvvet;
küçücük, fâni dünya hayatı ile menfî milliyetin muvakkat menfaati ve selâmeti için Ermeni fedailerinde görülen hârika fedakârlığa mukabil, hayat-ı bâkiyeye ve İslâm millet-i kudsiyesinin müsbet menfaatlerine çalışan ve ecel birdir itikad eden ve üstadlarına olan şiddet-i rabıtaları fedailik derecesine varan talebelerinizin birkaç sene mevhum ömürlerini milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaşların selâmetine ve menfaatine müftehirane feda etmelerinden mütevellid olduğu, kırk sene evvel siz sevgili üstadımızdan sorulan bir suale cevab olarak bildirilmektedir.” (Ş:528)


Görüldüğü gibi Ermeni zulmü bütün çıplaklığıyla Risale-i Nur Külliyatında vardır ve Üstad ve Fedai Talebeleri bu komitelerle mücadele etmiştir.

Ermenilerin zulümlerini bizzat yaşamış ve görmüş olan Bediüzzaman Hazretleri kendi hayatından kesitler anlattığı bu risalede Ermenilerin Van’ı 1915 te işgal etmelerinden sonra yaptıklarını şöyle anlatır:

“ONÜÇÜNCÜ RİCA: Bu ricada sergüzeşt-i hayatımın mühim bir levhasından bahsedeceğimden, herhalde bir derece uzun olacak. Usanmamanızı ve gücenmemenizi arzu ediyorum.

Harb-i Umumî'de, Rus'un esaretinden kurtulduktan sonra, İstanbul'da iki üç sene Dar-ül Hikmet'te hizmet-i diniye beni orada durdurdu. Sonra Kur'an-ı Hakîm'in irşadıyla ve Gavs-ı A'zam'ın himmetiyle ve ihtiyarlığın intibahıyla İstanbul'daki hayat-ı medeniyeden usanç ve şaşaalı hayat-ı içtimaiyeden bir nefret geldi. Dâüssıla tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi beni vatanıma sevketti. Madem öleceğim, vatanımda öleyim diye;

Van'a gittim. Herşeyden evvel, Van'da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Baktım ki; sair Van haneleri gibi onu da Rus istilâsında Ermeniler yakmışlardı.

Van'ın meşhur kal'ası ki, dağ gibi yekpare taştan ibarettir. Benim medresem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terkettiğim yedi sekiz sene evvel, o medresemdeki hakikaten dost, kardeş, enis talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehid diğer bir kısmı da o musibet yüzünden manevî şehid olarak vefat etmişlerdi. Ben ağlamaktan kendimi tutamadım ve kal'anın tâ medresenin üstündeki iki minare yüksekliğinde medreseye nâzır tepesine çıktım, oturdum. Yedi sekiz sene evvelki zamana hayalen gittim. Benim hayalim kuvvetli olduğu için, beni o zamanda hayli gezdirdi. Etrafta kimse yoktu ki, beni o hayalden çevirsin ve o zamandan çeksin. Çünki yalnız idim.

Yedi sekiz sene zarfında, gözümü açtıkça bir asır zaman geçmiş kadar bir tahavvülât görüyordum. Baktım ki benim Medresemin etrafındaki şehir içi Kal'a dibi mevkii, bütün baştan aşağıya kadar yandırılmış, tahrib edilmiş.

Evvelki gördüğümden şimdiki gördüğüme, güya iki yüz sene sonra dünyaya gelip, öyle hazîn nazarla baktım. O hanelerdeki adamların çoğu ile dost ve ahbab idim. Kısm-ı a'zamı Allah rahmet etsin muhaceret ile vefat etmişler, gurbette perişan olmuşlardı.

Hem Ermeni mahallesinden başka Van'ın bütün Müslümanlarının haneleri tahrib edilmiş gördüm. Benim kalbim en derinden sızladı. O kadar rikkatime dokundu ki, binler gözüm olsaydı beraber ağlayacaktı.” (L:247)

“O muharebede; yirmi talebe kadar kıymettar ve "İşârât-ül-İ'caz" tefsirinin katibi olan Molla Habib, İran cephesinde kumandan Halil Paşa ile mühim bir muhabere vazifesini temin ettikten sonra Vastan'da şehit düşer.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
ERMENİLER NE YAPTI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Nura Sadakat Forumu :: İSLAM'DA AİLE HAYATI, SOSYAL MES'ELELER VE HANIMLARDA TESETTÜRÜN ŞER'Î ÖLÇÜLERİ :: İslam'da Aile Hayatı, Sosyal Mes'eleler ve Hanımlarda Tesettürün Şer'î Ölçüleri-
Buraya geçin: