Nura Sadakat Forumu
Risale-i Nur Meslek ve Meşrebini Muhafaza Adına, Risale-i Nur Eksenli Paylaşım Forumu
Nura Sadakat Forumu
Risale-i Nur Meslek ve Meşrebini Muhafaza Adına, Risale-i Nur Eksenli Paylaşım Forumu
Nura Sadakat Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Nura Sadakat Forumu

Risale-i Nur Meslek ve Meşrebini Muhafaza Adına, Risale-i Nur Eksenli Paylaşım Forumu
 
PortalAnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 TERBİYEYE NEREDEN BAŞLAMALI?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
TESANÜD
Moderatör
Moderatör
TESANÜD


Mesaj Sayısı : 133
Kayıt tarihi : 26/01/09

TERBİYEYE NEREDEN BAŞLAMALI? Empty
MesajKonu: TERBİYEYE NEREDEN BAŞLAMALI?   TERBİYEYE NEREDEN BAŞLAMALI? Icon_minitime2009-02-04, 01:01

TERBİYEYE NEREDEN BAŞLAMALI?

Aynı surenin 12. âyetinde, Hz. Lokman'a hikmet verildiğinin beyan edilmesi de bu makamda gayet manidardır. Yani, şirkin her çeşidinden koruma, va'z u nasihat ve terbiye, hikmetle yapılmalı ve ancak hikmetle yapılabilir manasını ihsas etmektedir.

İşte Hz. Lokman'ın bu nasihatlan bilhassa asrımızın şartları muvacehesinde daha çok ehemmiyet arzetmektedir. Şöyle ki:

Hz. Lokman'ın oğluna birinci nasihati;

Allah'a şirk koşmamaktır. Şirk, avamî bir anlayışta olduğu gibi, yalnız Allah'tan başka ilahları kabul etmek değildir. Bu tarz bir anlayış, daha çok geçmiş asırlarda yaygındı. Şimdi ise müsbet ilim perdesi altında, icadı esbaba ve tabiata atfetme şeklinde tezahür eden bir şirk çeşidi vardır ki; hayat ve dünya hâdiselerinin izahı hep Sona İstinad ettirilmektedir. Kur'anda “Hiçbir şeyi Allah'a şerik yapmayınız” mealinde olan (4:36) (6:151) ve emsali âyetlerde; uluhiyette şirk koşmaktan başka, rububiyette, icadatta da tabiat ve esbab şirkleri, hatta Allah'ın gönderdiği ahkâm ile beşerdeki hâkimiyetini ilga ile şahıs veya zümre hâkimiyeti şirklerine kadar şirkin, çok nevileri olduğu hatırlatılarak mü'minler ikaz edilir.

Bir âyette de şöyle buyuruluyor:

«(12:106) وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللّهِ إِلاَّ وَهُمْ مُّشْرِكُونَ Ve ekseri Allah'a iman etmez, ancak müşrik olarak ederler. Uluhiyeti büsbütün nefy ü inkâr etmeseler de, açık veya gizli bir şirk karıştırmadan Allah'a da inanmazlar. Hâlis tevhid ile iman etmez, Allah'dan başkasına da ma'budluk payesi verir, masivaya taparlar.» (E.T. 2932)

Bilhassa mekteblerde okutulan fen ilimlerinde, hâdiselerin izahında kullanılan ifade tarzı ve bir kısım mefhumlar dikkat çekicidir ve şirki işmam etmektedir.

Tabiat hâdiseleri anlatılırken sebepler nazara verilip, Müsebbib-ül Esbab olan Allah'tan hiç bahsedilmemesi, şeriat-ı fıtriye-i İlahiye olan tabiattaki kanunlar anlatılırken bu kanunları koyanın söylenmemesi; buna karşılık sebebleri ve birer vücud-u itibariye sahibi mevhum tabiat kanunlarını hakiki müessirmiş gibi gösteren bir tarz-ı ifade kullanılması, masum gençlerin dimağlarına ve ruhlarına -haberleri olmadan esbabperestlik ve tabiatperestlik şirkini telkin etmektedir.

Böyle bir talim ve terbiye şekli içinde yetişen ve hakiki din kültürü ve dinî tefekkürü kazanamamış zavallı gençler ve teslimiyeti zedelenmiş, imanı taklid seviyesinde kalmış avam tabakası, ilim maskesi ile perdelenmiş bu şirk cereyanına karşı dayanamaz.

Bu sebebledir ki; tahkikî imanı kazanmak, asrımızda en mübrem bir ihtiyaç ve zaruret haline gelmiştir. Bu ihtiyaç ve zarureti en iyi şekilde ifade eden Bediüzzaman Hz.nin yazmış olduğu eserler, denilebilir ki bu ihtiyaç ve zarurete tam bir cevab teşkil etmektedir. Üstelik tahkiki iman, bütün ahlâk ve faziletin temel kaynağıdır. Şu halde bir İslâm terbiyecisinin ve özellikle de ebeveynin terbiyede en mühim vazifesi, mezkûr âyete binaen, tahkikî imanı ders verip müsbet telkinatta bulunmaktır.

Hz. Lokman'ın ikinci nasihati;

Allah'ın insana ebeveynini, yani aile yuvasının korunmasını tavsiye ettiği gerçeğidir.

Mezkûr âyetin;

1- Komünizm,

2- Feminizm,

3- Hedonizm,

4- Nihilizm gibi şer cereyanların ifsad edip kaldırmaya çalıştığı aile yuvasının korunmasına dikkat çektiği açıktır. Terbiyenin temeli olan aile ocağının ehemmiyeti, mahiyeti ve manevî çöküşü ile ilgili meseleler başka maddelerde izah edildiği için, burada bu mevzuya yeniden girmiyoruz.

Burada şu kadarını belirtelim ki; şefkat, anlayış, bilgi ve sabır gibi müsbet meziyet ve kuvvetli hamiyet hisleriyle çocukların kötülüklerden ve günahlardan korunup terbiye edilecekleri ve dinî ve ahlâkî değerlerin, ulvi duyguların tezahür ve tahakkuk edeceği yer, aile yuvasıdır. Hz. Lokman'a verilen hikmetle birleşen tahkikî iman, terbiyenin ruhu ve esası olduğu gibi, aile yuvası da bu hakiki terbiyenin merkezi ve mahallidir. Aynı zamanda bu iki husus, gerçek insanlığın da ayrılmaz unsurudur.

Hz. Lokman'ın üçüncü nasihatında ise;

esbab şirkine iten cemiyetteki terbiye tarzının ve hayat anlayışının tesirinde kalan ebeveynin o istikamette vereceği emir ve terbiyeye itaat etmemekle beraber maddî ve dünyevi cihette onlara müzahir olup yine de aile müessesesini bir cihette korumak gerekliliği tavsiye edilir. Aile müessesesinin asıl vazifesine ters düşen menfi terbiyeye uymamak dahi, hakiki aile yapısını korumak manasındadır. Çünki menfi terbiyeye itaat, hakiki terbiye yuvası olan müsbet aile tarzını zamanla yok eder. Tavsiye olunan bu müsbet harekete uyan çocuğun, bozuk cemiyet ve aile şartları içinde bozulmamak ve dinî hizmette bulunabilmek için, cemiyetin ıslahına çalışan muvahhidîn, Allah'a inabe etmiş ve o asrın manen vazifeli cemaatiyle beraber olması da, âyette hassaten beyan olunmaktadır.

Yukarıda bahsedilen «terbiye-i İslâmiye haricinde, müslüman namı altında olan» (Kastamonu Lahikası sh: 252) böyle ailelerin müslümanlıkları, giderek isimden ibaret bir hale gelmektedir.

Hz. Lokman'ın mezkûr üçüncü nasihati ve ikazı, bu hakikati ders vermekte, menfi istikametteki asrî medeniyet terbiyesinin kapısının kapatılması gereğini ifade etmektedir. Âyette zikredilen “şirke zorlanma” tabirinin mana külliyetinden, daha çok son asrın menfi felsefe anlayışıyla hayat-ı insaniye dairesinde hâkimiyet-i mutlaka-i rububiyet yerine, hâkimiyet-i mutlaka-i milliye veya zümreviyenin (ki ikisi de hâkimiyet-i beşeriye demektir) ve tabiat sahasında da hâkimiyet ve hallakiyet-i İlahiye yerine, esbab ve tabiatın ikame edilmesi manasında şirk-i beşeriyeye ve tabiiyeye zorlanmak veya telkinine tabi tutulmak manaları da anlaşılır.

Zira asrımızda doğrudan doğruya uluhiyette şirki iddia etmek zordur. Hem bu tabiat ve esbab şirki, müsbet ilim ve fen namı altında gizlenebildiğinden, çok kimseler aldana-bilmekte ve bunun da farkına varmamaktadırlar. Nitekim bir rivayette mealen:

“Şirk, ümmetimde, düz taşta karanlık gecede karıncaların gezinişinden daha gizlidir.” (R.E. 215) diye ümmet ikaz edilmiştir. Kur'an (40:42) âyeti de; düşünülmedik ve bilgisiz kalınan şirkin, münafıkane telkin edileceğini ihsas eder. Mezkûr ikazlar muvacehesinde ebeveyn ve mürebbiler çocuklar için gereken tedbirleri almakla mükelleftirler.

Hz. Lokman'ın dördüncü nasihati:

Çocukları namaz ve ibadete teşvik ile imandan sonra en ehemmiyetli vazife ve netice-i hayat olan a'mal-i salihada şuurluluk kazandıracak terbiyeyi vermektir. Âyetin devamında, a'mal-i salihaya da zarar veren cemiyette fitne ve ifsadat çıkmaması için gerekli olan emr-i bil'maruf ve nehy-i an-il münker, yani bir İslâm dava adamı vasfını kazanmak ve İslâm içtimaî hayatını korumak, bu vazife ve hizmet karşılığında gelecek musibetlere karşı sabr u sebat göstermek ve bu yolda azimli olmak gereği tavsiye edilmektedir ki, 15. âyette geçen “Bana inabe edenlerin yoluna uy” emr-i İlahîsinin de bir nevi izahı olmaktadır. Daha sonra bu yoldaki gayret neticesi, ihsan-ı İlahî olarak verilen müsbet muvaffakiyetten enaniyete ve gurura kapılmamak ve mütevazi olmak lüzumu ediniz. Elde ettiği netice mükemmel olmasa bile, elinden geldiği gayreti göstermesi, çocukta sorumluluk duygusunun gelişmiş olduğunu gösterir.

-Teşvik ve takdirlerinizin samimi olması gerekir. Çocuklar yalancı iltifatların çabuk farkına varırlar.

-“Şunu yaparsan şunu veririm” şeklinde pazarlık yapmayınız; faydadan çok zarar verir. Zira iyiliği ve vazifeyi, menfaat için yapmaya alışır.

Fakat iyi bir davranışı (önceden pazarlıksız) mükâfatlandırmak, onu yeniden iyi davranışlara teşvik eder.

-Bazı şeyler, hata yapmadan öğrenilmez. Bunu normal karşılayınız. En önemli şeyin, gayret göstermek olduğunu ona anlatınız.

-Çocuğu başka biriyle mukayese edip küçük düşürmeyiniz. Kendine güveni sarsılan ve sevilmediğini düşünen çocuk hem başarısız hem de kıskanç olabilir.

-Aşırı baskı ve aşırı müsamahakârlık aynı derecede zararlıdır. Birincisi çocuğu ya pısırık veya isyankâr yapar; ikincisi çocuğu sorumsuzluk ve irade zaafiyetine götürür. Bu ikisi arasında teraziyi doğru tutmak gerektir.

Zikredilen bu ve diğer terbiye kaidelerinin bir fiilî dua manasında olarak tatbik edilmesi halinde, istenilen neticenin mutlaka alınacağı veya tatbik edilmemesi halinde neticenin de mutlaka menfi olacağı düşünülmemelidir. Nuh (A.S.)’ın oğlu da babasına itaat etmemiştir. Şu var ki, Allah ihlas ile yapılan fiilî duayı ekseriyetle kabul eder. Zaten her nevi ile dualar bir ibadettir, vazifeyi ifadır. Allah herkesin liyakatına göre muamele eder. Oğlunun dünya muvaffakiyeti için heyecanlanan, fakat uhrevî menfaatında hassasiyeti olmayan bir kalb sahibi olan ebeveynin yapacağı kavlî dualar, şayan-ı kabul olmaz. Çocuk dünya ve âhirette ebeveyne bir dert olur, böylece İlahî adalet hükmünü icra eder.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
TERBİYEYE NEREDEN BAŞLAMALI?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Nura Sadakat Forumu :: İSLAM'DA AİLE HAYATI, SOSYAL MES'ELELER VE HANIMLARDA TESETTÜRÜN ŞER'Î ÖLÇÜLERİ :: İslam'da Aile Hayatı, Sosyal Mes'eleler ve Hanımlarda Tesettürün Şer'î Ölçüleri-
Buraya geçin: